Bizi İzlanda’ya çeken sebepler.
İlk olarak ülkenin konumu ve jeolojik yapısı bize tamamen yabancı. Yer yüzü şekilleri daha önce hiçbir yerde görmediğimiz farklılıkta bu sebeple de bize çok çekici geliyor. Aslında dünyanın kalanı için de öyle ki çoğu fantastik filmin çekimi İzlanda da yapılmış. Batman Begins, Die Another Day, Interstellar, Prometheus (Filmin başında dünya’da yaşamı başlatan mühendisin kendini kurban ettiği sahne), Thor buna örnek verilebilir. Böyle bir yer ancak filmlerde olur dersiniz zaten. Ülke genel olarak volkanik taş ve kayalardan meydana gelmiş. Ormanı bırakın insan müdahalesi olmadan yetişmiş bir ağaç bile görmek zor. Tabi bunda yerli halkın bütün hepsini zamanında kesmiş olması da etkili. Batu’nun da coğrafik yapı konusunda izlenimleri dikkat çekici.
Vahşi yaşam dersek inanılmaz güzellikte Puffin adı verilen bir martı türü, bu toprakları yuva seçmiş. Görüntü olarak pengueni andıran bir kuş. Hüzünlü de bakışları var.
İzlanda’ya özgü bir diğer canlıysa İzlanda atları. Araştırmalara göre izlanda atları zamanında Norveç’in çeşitli bölgelerinden gemilerle buraya getirilmiş ve yüzyıllar boyunca da bu topraklardan ayrılmadıkları için burada çoğalarak başka atlarla karışmadan kendi türlerini oluşturmuşlar. Kısa bacaklı ve soğuğa dayanıklı olacak yoğun tüylü bir tür. Aynı zamanda ülkenin ıssız topraklarında gezerken grup halinde bu atları görebilir, yanlarına yavaşça yanaşıp sevebilirsiniz .
Pek vahşi görünmediler bize. İlk yaklaşırken biraz tedirgin gibi ama ilk dokunuştan sonra alışmaca. Bu topraklarda ev sahibi olan bir diğer ve bizim göremediğimiz (canlı olarak) hayvan kutup tilkisi. Kar beyazı renge sahip yumuşak tüylü bir tilki türü. İzlanda da insanlar tarımdan çok verim alamadıkları için bu açığı hayvan avlayarak kapatmaya çalışmışlar. Bu yüzden geziniz sırasında çoğu mağazada gerçek hayvan postu görüyorsunuz. Dokununca inanılmaz yumuşak ve kaliteli diyip içiniz eriyor. Fakat vahşete uğramış hayvanları da düşününce iki kez içiniz eriyor ve üzülüyorsunuz. Ülkenin kuzey bölümlerine kasım-Nisan ayları arasında kara yolu ile ulaşım neredeyse sıfır. Kar ve buzlanma yüzünden yollar kapalı oluyor. Ülkenin kuzey şehirlerine gidip oradan da bir tekne turu ayarlarsanız çeşit çeşit balina türlerini görebilir ve fotoğraflayabilirsiniz.
İzlanda’ya nasıl gidilir?
İzlanda seyahati için giyim kuşam rehberi.
İzlanda valizinizi hazırlarken yanınıza kesinlikle bir kar pantolonu, sıfırın altındaki sıcaklıklara uygun su geçirmez bir ceket ve iyi kalitede bir bot almanızı tavsiye ediyoruz. Yani bu konuda biraz yatırım yapmanız gerekecek. İçinize ara katman olarak polar ve termal içlikler de Allah düşmanımın başına vermesin denilen soğuktan korunmanızı sağlayacaktır. Eğer kulaklarınızın ve parmaklarınızın 2.derece donuk olmasını istemiyorsanız termal çorapları, bere ve eldivenleri de unutmayın. Ne demiş kuzeyliler kötü hava yoktur, yanlış kıyafet vardır.
İzlanda da Araç Kiralama
Havalimanından çıktıktan sonra araç kiralama firmasına götüren servis aracını yirmi adım ötede bulduk. Araçla beş dakikalık bir mesafe giderek “Trift” araç kiralama firmasından işlemlerimizi yaptık. Daha önceden rezervasyon yaptırdığımız medium sınıf aracımız için bir haftalık 1500TL gibi bir fiyat ödedik. İzlanda’ya gitmeden önce ülkede araç sürme kuralları hakkında bilgi edinmenizi tavsiye ediyorum. Mesela şu video çok işime yaradı.
İzlanda seyahatimiz öncesi yaptığım araştırmalarda sürekli 4×4 bir araç kiralama gerektiği yönünde bilgiler almıştık. Karlı ve buzlu yollarda küçük sınıf araçların yolda kaldığını yazmışlar. İşin gerçeği küçük araçlar için kapalı olan yollar aslında 4×4 araçlar için de kapalı oluyor. Böylece 4×4 aracın size bir avantajı olmuyor. Boşa masraf yapmayın. Yol durumu bilgisi için ise kullanışlı bir internet siteleri var. http://www.road.is/travel-info/road-conditions-and-weather/
Bütün bunları evi kiraladığımız İzlandalı arkadaşımızdan öğrendiğimiz için medium sınıf aracın işimizi göreceğini bilerek, içimiz rahat gittik. Mart ayında yolların genel görüntüsü bu şekilde.
Yiyecek içecek alışverişi için en uygun market “BONUS”
İzlanda da yiyecek içecek aşırı pahalı olduğu için bütün turist ve halkın da gittiği bir süpermarket olan BONUS, alışveriş için en uygun tercih oluyor. Logosunda bir domuzcuk var ve şehrin çoğu yerinde olduğundan bulması zor olmayacaktır. Google haritalardan rahatlıkla bulabilirsiniz.
Ülkenin en yüksek yapısı, “Hallgrimskikja” kilisesi
Eve yerleştikten sonra hemen bölgeyi keşfe çıktık. Evden şehir merkezine doğru 20 dk yürüdük ve ülkenin en yüksek yapısı olan “Hallgrimskikja’ ya vardık. Kilisenin boyu 74 metre ve ülkedeki en uzun yapı. Gerçekten bu kiliseyi görünce Viking topraklarında olduğunuzu hissediyorsunuz. Bir an için kapısından dışarı elfler çıkacakmış gibi hayal kurdurdu bana bu kilise. Bu arada kiliseye giriş ücretsiz.Şehirdeki küçük gezimizin ardından gece kuzey ışıkları avına çıkmak için evde biraz dinlemeye geçtik.
Golden Circle Turu
İzlanda da arabayla veya tur şirketleriyle en rahat yapabileceğiniz rota olan Golden Circle ülkenin batı bölümünün en güzel ve en turistik yerlerini size sunuyor. Araçla yaklaşık 300 km uzunluğu olan bu yolu biz bir günde tamamladık. Bir de bu rotanın bütün ülkeyi kapsayanı “Ring Road” olarak adlandırılan bir rota daha var. Bu seçeneği tercih etmeniz için minimum 8-12 günü ayırmanız gerekiyor. Bu rota bir numaralı yoldan giderek bütün ülkeyi kıyı şeridinden turluyor. Bu iki rotayı birbiriyle karıştırmamak lazım. Özellikle kış aylarında gidiyorsanız, ülkenin kuzey tarafındaki bir çok yol da araç trafiğine kapalı oluyor. Seyahatinizde bunu da hesaplayarak yola çıkın. En makul Golden Circle rotası sırasıyla “Thingvellir National Park”, “Haukadalur”, “Gullfoss” ve “Kerid Krateri”. Bir gününüzü ayırarak tamamını rahatça gezebilirsiniz. Bizim gezdiğimiz bütün lokasyonları haritada sizin için işaretledim.
[wpgmza id=”1″]THINGVELLIR NATIONAL PARK
Bizim Golden Circle da ilk durağımız “Thingvellir National Park” oldu. Bu bölge İzlanda halkı için oldukça büyük bir öneme sahip. Ülkenin ulusal mirası olarak kabul ediliyor. M.S. 800lü yıllarda İzlanda’yı keşfeden ilk Vikingler, bölgenin yaşama oldukça elverişli olduğunu görmüşler. Böylece göç yoğunluğu çok hızlı bir biçimde artmış. Nüfusun artmasıyla birlikte toplumsal yaşam için gerekli kanun ve kuralların ihtiyacı da artmaya başlamış. İşte bu bölge o zamanlar halk için önemli kararların alındığı bir toplanma alanı haline gelmiş. 930lu yıllara gelindiğinde izlanda ulusunun oluşturulması için çalışmalar burada yapılmıştır. Bu yüzden İzlanda halkı için adeta kutsal sayılan bir bölgedir. Parkın bir diğer özelliği ise 2000 yılının yazında meydana gelen büyük bir depremde bölgeden geçen kuzey Amerika ve Avrupa tektonik plakaları birbirinden bu noktada ayrılmış. Tam anlamıyla iki kıtayı ayıran plakalar arasında yürüyüş yapabiliyorsunuz. Daha büyük heyecan arayanlar ise bölgede tüplü dalış yapabilir ve plakaları su altından görebilirler. Çok maliyetli olduğu için biz bu etkinliğe katılmadık.
HAUKADALUR (Gayzer vadisi)
Thingvellir den yaklaşık 70 km uzaklıkta ikinci durağımız olan HAUKADALUR vadisine geliyoruz. Vadinin özeliği bölgede çok fazla jeotermal aktivitenin olması. Buraya arabayla yaklaşınca gök yüzüne fışkıran sular ve buharı görüyoruz ve heyecanımız da artıyor. Gayzerler yer altındaki erimiş kayaların arasından yükselen kaynar suların yüzeyden yukarı püskürmesiyle oluşuyor. Çıkan su ise sülfür barındırdığı için çürük yumurta kokusunu çevreye yayıyor. Dilimize geçen gayzer kelimesi izlanda daki “Geysir” den gelmiştir. “Geysir” izlanda dilinde “püskürmek” anlamına geliyor. İngilizce olan “Geiser” kelimesi de yine izlandacadan gelmektedir. Bu bölgede bir çok gayser çıkış noktası var fakat bunlardan yalnızca bir tanesi aktif durumda. Bunların en güçlüsü olan “Geysir” isimli olan son yıllarda hiç aktivite göstermezken, kardeşi olan “Strokkur”, ortalama 5 – 10 dakikada bir sıcak sularını yaklaşık 30 metre havaya püskürtüyor. Haukadalurda aynı zamanda hediyelik eşyalar satan mağazalar ve bir restoran da bulunuyor. Sadece ve sadece 180 TL karşılığında iki kase sıcak çorba içebilirsiniz. 😉
GULLFOSS ŞELALESİ
İzlanda’da en çok görebileceğiniz doğa harikaları şelaleler. Ülkede yüzlerce şelale mevcut. “Gullfoss” ise bunların en büyüğü. Vardığımız noktaya arabamızı park edip, tepeden aşağıya doğru bu heybetli şelaleyi izliyoruz. Detaylı bakınca bir kaç şelalenin birleştiğini görebiliyorsunuz. Şelalenin toplam yüksekliği 32 metre kadar. Uzun zaman önce devlet bu şelaleye hidroelektrik santrali yapmak istemiş. Bu duruma karşı çıkan inatçı bir teyze sayesinde projeden vazgeçilmiş. Buraya bu kadar çok suyun nereden geldiğini merak etmeden duramıyorsunuz. Şelalenin yanındaki bir patikadan yaklaşık 200 metre yürüyerek şelaleye daha da yaklaşmanız mümkün. Şelaleden düşen sularla beraber oluşan gök kuşağı sizi büyülüyor.
Kerid Krater Gölü
Kerid krater gölü gezimiz içinde girişi ücretli olan tek yerdi. Burası öyle diğer yerler kadar büyülü olmasa da gelmişken görelim tarzında bir yer oldu. Şarkıcı Bjork bu gölün ortasındaki bir kayığın içinde zamanında konser vermiş. Gölün çevresi kırmızı volkanik taşlarla kaplı. Gölün özelliği ise var olan diğer krater gölleri gibi bir patlamayla oluşmamış olması. Araştırmalara göre gölün ortasındaki magma dışarıya püskürmeden yerin daha da altına akarak bir boşluk yaratmış. Bu boşluk da çökerek şimdiki krater gölü formunu oluşturmuş.
Kutup Işıkları (Aurora Borealis)
Seyahatimizin bizim için asıl amacı olan ve hayatımızda deneyimlediğimiz en ilginç olay olan kutup ışıkları konusuna geldik. Kutup ışıkları öyle ki, birisi size tanrılar gök yüzünde savaşıyor ve çarpışan kalkanlardan bu ışıklar çıkıyor dese gerçekten inanırsınız. Böyle bir görüntüyü beyniniz otomatik olarak tanrısallaştırıyor çünkü. Kutup ışıkarını görmek insanın içine dönmesini sağlıyor ve yan yana izlesek de dakikalar içinde bu deneyim bireysel bir hal alıyor. Artık herkes ne almak isterse ruhuna, kutup ışığı ona ihtiyacı olanı veriyor. Kişisel deyimlerimizi aşağıda ayrı ayrı paylaşıyorum.
Konunun bilimsel açıklaması ise kutup ışıkları, güneşimizden gelen yüklü parçacıkların, atmosferimize çarpması sonucunda oluşan ışıklara verilen isimdir. Işıklar deniz seviyesinden 80km ile 160km arası yükseklikte oluşmaktadır. Bu ışıklar sadece kutup bölgelerinden görülebiliyor. Bunun sebebi ise dünyanın manyetik alanı. Kuzey ışıkları çeşitli renklerde görülebilmektedir. Renklerin çeşidi ise atmosferdeki gazların türüne göre değişmektedir. Parçacıklar oksijen atomlarına çarptığında genellikle yeşil renk oluşmaktadır. Hidrojen atomlarına çarpan parçacıklar ise kızmızı ve mor tonlardaki renkleri göstermektedir.
Kutup ışıklarını ne zaman görebilirsiniz?
Kutup ışıklarını görebilmek için iki konuya dikkat etmek gerekiyor. Birincisi seyahatinizin tarihi. İzlanda’ya ışıkları görmek için gidiyorsanız tercih etmeniz gereken aylar Eylül ve Nisan ayları arası. Bu aylarda geceler güngüzlerden daha uzun olduğu için ışık görme şansınız bir hayli artıyor. Tek sorun bu ayların ülkede çok soğuk geçmesi. İkinci önemli konu ise güneş aktiviteleri. Kutup ışıklarının şiddeti ve ışığın yoğunluğu güneş üzerindeki fırtanalarla doğrudan bağlantılı. Güneş’te oluşan büyük bir güneş fırtınası demek, o kadar güzel kutup ışığı göreceğiniz anlamına geliyor. Bunun için bilim insanları bir derecelendirme sistemi yapmışlar. Buna “Kp index” adını veriyorlar. 1kp ile 9kp arasında ölçeği olan sistemde 1kp en düşük değeri, 9kp ise en yüksek değeri veriyor. Kp değeri ne kadar yüksekse ışıkların yoğunluğu ve şiddeti de o kadar fazla oluyor. Bu yoğunluğu takip edebilmeniz için çok kullanışlı siteler mevcut. http://www.aurora-service.eu/aurora-forecast/ .Bizim seyahatimizde gördüğümüz kp değeri 5 ile 3 arasındaydı.
Kutup ışıkları en iyi nereden izlenir?
Kutup ışıklarını yakalamak biraz emek ve sabır istiyor. Biz 4 günlük kutup ışığı avımızın 3 gününde ışıkları yakaladık. Ne kadar uzun kalırsanız şansınız o kadar artıyor aslında. Kendi arabanızla seyahat ediyorsanız şehir merkezinden 1-2 saatlik ıssız bir yere gittiğinizde ışıkları görmemeniz için bir engel yok. Bizim ışıklar için tercih ettiğimiz lokasyon “Thingvellir National Park” yakınları oldu. Biz arabamızla giderken yol kenarındaki ceplerde park etmiş 8-9 araba görüp onların yanına akşam saat 8 civarı park ettik. Her milletten insan bu şovu izlemek ve kaydetmek için fotoğraf makinelerini kurmuş bekliyordu. Biz de kankim ile onlarla tanışarak güzel bir muhabbet ve bilgi paylaşımı içerisine girdik. Işıkların çıkmasını neredeyse 2 saat bekledik ve sonunda o muhteşem görüntü belirmeye başladı. Önce çok silik bir şekilde görünüyordu. Tanıştığımız İzlanda’lı hanımefendi bunun şovun başlangıcının habercisi olduğunu söyledi. Fotoğraf makinelerimizi hemen hazır hale getirdik ve hayatımızın en güzel dakikaları böylece başlamış oldu.
Kutup ışıklarının fotoğrafları nasıl çekilir?
Bu muazzam ışık şölenine gözlerinizle şahit olmak anlatılmaz bir duygu olacaktır. Bu anınızı ölümsüzleştirmek ise biraz ekipman ve teknik bilgi gerektiriyor. Kutup ışıklarını kaydetmek istiyorsanız ilk işiniz o telefonunuzu sakince torpido gözüne koymak olsun. Kutup ışıklar gözünüze ne kadar parlak gelse de telefonunuz bunu aynı şekilde kaydetmeyecek. Sadece gecenin karanlığını çekecektir. Kullanmanız gereken en azından düşük ışıkta çekim yapabilen bir DSLR makine olmalıdır. Ayrıca fotoğraf makineniz için bir tripod olmazsa, yine çekim yapmayı unutun. Benim çekim için kullandığım makine Canon 760D Crop Sensor modeli oldu. En iyi pozu yakalamanız için tavsiyem geniş açılı ve hızlı bir lense sahip olmanız. Ne kadar “f” değeri düşük lens kullanırsanız pozlama sürenizi o kadar düşük tutarsınız. Bu da fotoğraflardaki titreşimi en aza indirecektir. Benim kullandığım lens 18-55 mm f/3.5 değeri olan lensti. Pozlama sürelerim ise en düşük 15 saniye, en yüksek 45 saniye oldu. Fotoğraf için en önemli noktalardan biri de odaklama olacaktır. Bunun için lensinizde otomatik odaklama varsa manuele çevirmeniz gerekiyor.Manuel odaklama için kullanacağınız hedef ise parlak bir yıldız olabilir. Makinenizi güzelce ona odaklayın ve ayarıyla bir daha oynamayın. Önemli bir diğer nokta ise makinenizin soğukla olan imtihanı. Çekim yaptığınız sıcaklık -16 derece olunca haliyle batarya dakikalar içinde yarıya inebiliyor. Bunun için yanınızda yedek batarya taşıyabilirsiniz. Ayrıca dış çekim yaptıktan sonra aniden sıcak bir ortama makinenizi sokmak, makinenizin içindeki parçalarda ve lenste nemlenme yapabilir. Makinenizi geçişli bir şekilde oda sıcaklığına almanızda fayda var. Fotoğraflar ve EXIF detaylarını aşağıda paylaşıyorum.
Timelapse video da şurada dursun. 🙂
Blue Lagoon
İzlanda seyahati yapanların kesinlikle deneyimlemesi gereken olay. Tatil planınızı yaparken tavsiye olarak Blue Lagoon planını tatilin ortasına veya son günlerine koymanız. Böylece şifa veren o sular günlerin yorgunluğunu söküp atıyor. Yeni maceralara vücudunuzu hazırlıyor. Blue Lagoon’un belirli bir kapasitesi olduğu için önceden rezervasyon çok önemli. Yerler hemen tükeniyor. İnternet sitelerine girerek rezervasyon yaptırmanız gerekmekte. Biz rezervasyonu yaklaşık bir ay öncesinden yaptık. Bluelagoon.com
Fiyatlar paketlere göre değişmekle birlikte, en uygun paket kişi başı 200 TL civarında. Rezervasyon sırasında seçtiğiniz giriş saatinde girip, gece bire kadar kalabiliyorsunuz. Biz hava karardığında da yıldızların altında suyun içinde olmak için öğleden sonra girişimizi yaptık. Hava karardığında suda olmanın bir bonus yanı da kuzay ışıkları altında yüzüyor olmanız.